Bugüne kadar İstanbul Barosu’nda kadın baro başkanı olmadığını ifade eden Filiz Saraç, “Kadın olarak büyük önderimiz Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyete borcum olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, aday olmam bu anlamda bir görev” dedi.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu üyeliği de dahil pek çok görevde bulunan avukat Filiz Saraç, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu İstanbul Barosu Başkan Adayı. İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin kararın görüşüldüğü Danıştay salonunda bulunan Saraç, “İstanbul Sözleşmesi için beklenen karar yargı açısından önemli. ‘İktidar şiddetle mücadele edenle değil, şiddet uygulayanla mücadele etmeli’ dedi. 

Saraç; kadın hakları, Türkiye’de yargının durumu ve adaylığına ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

– Kadın bir avukat olarak baro başkan adayısınız. Neler hissediyorsunuz?

Uzun yıllardır İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyeliği, Genel Sekreterliği, Başkan Yardımcılığı ve son olarak Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği de dahil pek çok görevde bulundum. Dolayısıyla aday adaylığım bu emeğe dayalı. 144 yıllık bir geçmişe sahip ve dünyanın en köklü barolarından olan İstanbul Barosu’nda bugüne kadar kadın baro başkanı olmamıştır. Şu anda İstanbul’da kadın avukat sayımızın erkek avukat sayısından fazla olduğu da dikkate alındığında hak temelli bir meslek örgütü için bu durumu olağan karşılamak zor. Baro genel kurulumuzun seçmesi halinde ilk kadın başkan olmaktan elbette ki onur duyacağım. Kadın olarak büyük önderimiz Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyete borcum olduğunu, bu görevlere aday olmanın bu anlamda bir görev olduğu düşünüyorum.

– Yargıya dair gördüğünüz sıkıntılar neler, bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Yargıya güvenin sağlanması ve adil yargılanma; parlamenter bir sistemin varlığını ve kuvvetler ayrılığının güçlü bir şekilde uygulanmasını gerektirir. Yargının tarafsız ve bağımsız olması için öncelikle ülkeyi yönetenlerin, hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne inanan ve bunu içselleştiren bireyler olmaları gerekir. Hâkim ve savcılar siyasi iradeden bağımsız karar verebilmeli, bu bağımsızlık yasal düzenleme ve uygulama ile güvence altına alınmalı. Yargı sisteminde hak mücadelesini veren öncelikle avukatlardır. Bu nedenle yargının güvenilir hale gelmesi, avukatın saygınlığının artırılması ve avukatlık mesleğinin sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Yargısına güvenilmeyen bir ülkede demokrasi ve insan hakları da olmaz. Her gün sayısı artan hukuk fakülteleri, avukatsız savunma isteyen anlayış, iş alanlarının genişletilmemesindeki direnç, genç avukatlarımızın geleceğe dair umutlarını yitirmesine neden oluyor. Meslektaşlarımızın artan intihar olaylarını duymak bizi derinden yaralıyor

– Peki ya kadın cinayetleri… 

Kadın haklarında da ileri gitmemiz gerekirken hep geriye gidiyoruz, kadın cinayetleri bir türlü durdurulamıyor. Kadın cinayetlerinin önüne geçilmesi için koruyucu nitelikteki önlemlerin uygulanmasına ihtiyaç var. Şiddet olgusu, topyekun bir mücadeleyi gerektirir. Öncelikle ülkeyi yönetenlerin şiddetle etkin mücadele konusunda sadece söylemde değil, eylemde de kararlı olmaları gerekir. Kadınlar, güçlendirilmeli. Çocukluktan itibaren toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bireyler yetiştirmek bu anlamda büyük önem taşıyor. 

– Ancak Türkiye  İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıkladı…

Söz konusu çekilme hukuka aykırıdır. Bu sözleşme; yaşam hakkı başta olmak üzere temel haklarla ilgili. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi TBMM kararı ile oldu. Cumhurbaşkanlığı kararıyla sözleşmeden çekilmek mümkün değil, kararın dayanağı olan kararname, ki temel haklar kararname ile düzenlenemeyeceğinden’ anayasaya aykırı. Oluşan tabloda, şiddet uygulayan cesaretlenirken şiddet mağdurlarında devletin kendini koruma iradesinde olmadığı algısı oluştu. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali davasına katıldım.  Verilecek karar sadece şiddetle mücadele yönünden değil, yargı açısından, hukuk devleti olmakta kararlılık ifade edecek olması yönünden de önemlidir.  

“İKTİDAR YARGIYA KARIŞMAMALI”

– Yargıya güven kalmamasının nedeni nedir?

Yargıya güvenin giderek daha da azalmasındaki temel neden yargıya siyasilerin müdahalesidir. Yargıya müdahale edildiği sürece adil yargılamadan söz edilemez, yargıya güven duyulmaz. Hâkim ve savcı alımlarında tek kriter liyakat ve hukuk devletine inanan hukukçular olmalı. İktidarların yargıya müdahalesinin önlenmesi ve yargının bağımsız karar vermesi için de hâkim ve savcı güvencesi sağlanmalı. En yakın örnek olarak, Gezi davası için verilen kararlar ve yaşanan süreç yine bağımsız ve tarafsız yargı sorununu gündeme getirdi ve yargıya güveni bir kez daha zedeledi. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir sistemde yargıya güven tesis edilemez. Bu nedenle ülkemizin parlamenter sisteme ve kuvvetler ayrılığına bir an önce dönmesi gerekiyor.

ADALET PEŞİNDE 32 YIL 

1968 yılında Trabzon’da doğdu. 1988 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 32 yıldır serbest avukat olarak görev yapıyor.

Kamu hukuku dalında yüksek lisans yaptı. 1996 yılında İstanbul Barosu yönetim kuruluna seçildi. 

2002 yılından 2004 yılına kadar istanbul Barosu Genel Sekreterliği’ni yaptı. 

2004-2006 yılları arasında İstanbul Barosu başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 

Altı yıl özel bir üniversitede avukatlık hukuku ve meslek kuralları ve uygulamalı hukuk kurgusal dava dersleri verdi.

2017-2021 yıllarında Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu üyeliği yaptı. 

Bu dönemde çoklu baro ve temsilde adaletsizlik ile ilgili muhalif bir duruş sergileyerek ikinci baroya şerh koydu. 

Saraç, Türk Kadınlar Birliği tarafından toplumda hukukun üstünlüğü ve hak arama bilincine katkılarından dolayı ödüle layık görüldü.

Zehra Özdilek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz